Silivri / Kalepark'ta Neler Oluyor?

Silivri Kalepark altındaki Küçük kerkenezler (Falco naumanni), falezlere çekilen teller yüzünden yuvalarına rahatça erişemiyorlar. Bu yıl çekilen yeni teller geçen senelerdeki tellere göre çok daha sık burgulu ve tüm sahil boyunca devam ediyor. Yuvalara erişimi neredeyse tamamen kısıtlıyor. Tellere açılan ve 35cm çapında olduğu söylenen delikler sayıca yetersiz ve çoğu yuvalara uzak. Eskiden sadece yürüyüş bölgesinde tel vardı, kumsal kısmında yoktu. Bu yıl bu kısma da tel çekildi ve bu kısımda hiç delik açılmadı. Aynı zamanda bölgedeki Küçük kargalarla (Corvus monedula) sürekli rekabet halinde olan Küçük kerkenezler için dezavantaj yaratıyorlar. Kargalar sayıca daha fazla ve daha iriler. Normal koşullar altında küçük kerkenezler kargalarla beraber falezlerde üremeyi başarabiliyorlardı. Ancak şimdi çekilen teller yüzünden yuva bölgesinde o doğanlara özgü manevra kabiliyetlerini kaybetmelerinden dolayı üstünlüklerini yitirmiş durumdalar. Açılan deliklerin çevresi kargalar tarafından tutuluyor ve kerkenezlerin yuvalara girişleri engelleniyor. Tellerden bir şekilde geçen kerkenezler ise teller ve kayalıklar arasındaki mesafenin darlığından dolayı falezin büyük bir kesiminde rahat hareket edemiyorlar. Deliklerin sadece 400m uzunluğundaki falezin orta kısmındaki 50-100 metresinde açılmalarından dolayı içeri girip de baskı altında kalan kerkenezler, hiç delik olmayan sağ ve sol taraflara gidiyor, sonrasında ise çıkış yolunu bulmakta zorlanıyorlar. Yani girmesi zor, çıkması zor, yuvadan çok bir hapishane gibi... Bu kötü koşullar altında küçük kerkenezler delikleri kullanmak yerine kendilerini tel burgularının arasından içeri atmaya çalışıyorlar ve bu durum tellere takılarak ölme riski doğuruyor. Belgelediğim tellere takılmış Küçük karga, tellerin bölgede üreyen kuşlar için ölüm riski taşıdığının somut bir kanıtı. Şu an bölgede kalan birkaç çift Küçük kerkenez üreme şansı bulsa bile, ileride doğacak yavruları uçuş talimi için alan bulamayacak ve ebeveynlerinin zor ulaşım nedeniyle yeterli besin taşıyamayacak olmasından dolayı yeterli beslenemeyecekler. Endişem, bur durumun yavruların telef olmasıyla sonuçlanması...
Silivri Belediyesine, İBB'ye ve CİMER'e durumu bildiren birer dilekçe gönderdim. Silivri Belediyesi projenin İBB'nin yetki alanına girdiğini söyleyerek tablodan çıktı. Biri gitti, ikisi kaldı. Şimdi İBB ve CİMER'den geri bildirim bekliyorum...
 

Oluklu Kertenkele

Tanım ve Genel Bilgiler
Oluklu kertenkeleler (Pseudopus apodus) her ne kadar görünüş olarak yılanlara benzeseler de isimlerinden de anlayacağınız üzere yılan değil, kertenkele olarak sınıflandırılırlar. Kertenkele olarak sınıflandırılmalarının asıl nedenleri kulak deliklerinin olması ve göz kapaklarına sahip olmalarıdır.
Oluklu kertenkelelerin gövdelerinin yarısını kuyrukları oluşturur. Sürüngen ve kuşların bağırsak çıkışı olarak adlandırılan kloaktan sonra asıl gövdeleri yerini uzun kuyruğa bırakır. Tehlike anında tıpkı diğer kertenkeleler gibi kuyruklarını bıraktıkları bilinmektedir. Kaybedilen kuyruk eskisi gibi rejenere edilebilir. Fakat unutulmamalıdır ki kuyruk çoğu kertenkele için besin ve yağ deposu olarak kullanılır. Kaybedilmeleri halinde ödenen bedel büyüktür. Hatta bazı örneklerde ölümcül olabilmektedir. Yine de bırakılan kuyruk adaptasyonu evrimsel ekonominin sıkı hesabından kurtulabilmiş, kertenkeleler arasında yayılabilmiştir. Ne de olsa yaşam her zaman bir şansı hak eder!
Oluklu Kertenkelelerin silindirik olan vücutlarının 150 cm boyuna ulaşabildikleri bilinmektedir. Yavrular ve yetişkinler görünüş olarak farklı oldukları için ilk bakışta ayırt edilebilirler. Yavruların sırtı grimsi bir renktedir ve koyu kahverengi çizgileri vardır. Yetişkin bireylerde ise sırt kısmı kızılımsı bakır renktedir ve karın kısmı sarıdır. Başlarının üstü keratin pullarla örtülüdür. Yetişkin Oluklu Kertenkelelerde sırt pulları karinalı (çıkıntılı) iken, yavrularda tüm vücut karinalıdır. Keratinden oluşmuş pullarının altında kemik plakalar bulur. Bu durum Oluklu kertenkeleleri bir tank gibi korunaklı yapsa da kemik plakalar yılanlar kadar esnek olmalarına müsade etmez. Ayrıca kloak bölgesinin yanlarında mahmuz şeklinde çıkıntı olarak kalmış iki adet körelmiş bacakları bulunur. Bu inanılmaz kertenkelenin 50 yıla kadar yaşayabildiği bilinmektedir.

Ekolojik Dağılım ve Habitat
Küresel olarak baktığımızda Orta Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya civarlarında yaşadıklarını söyleyebiliriz. Ülkemizde ise çoğunlukla kıyı şeritleri olmak üzere bir çok yerde görülebilirler. Açık yamaçlar, vadi yamaçları, taşlık alanlar, fundalık ve makilik alanlarda yaşadıkları bilinmektedir. Ayrıca bazen kemirgen yuvalarına saklandıkları da gözlemlenmiştir.

Davranış ve Etoloji
Korkutulduğu zaman yukarıda belirttiğimiz gibi kuyruklarını bırakırlar. Fakat çoğunlukla tıslamak, çok nadir olsa da ısırmak (zehirli değillerdir) ve kendilerine has kötü bir koku bırakmakla yetinirler. Tehdit edildiklerinde zehirli yılanları taklit ederek kıvrıldıkları da görülmüştür.
Çiftleşmeden 10 hafta sonra, 8-10 adet yumurta dişi tarafından bir taşın altına bırakılır. Genelde yumurtalar çatlayana kadar yumurtalarını korudukları bilinir. Yumurtalar bırakıldıktan 45-55 gün sonra 15 cm boyunda yavru oluklu kertenkeleler dünyaya gelir.

Diyet
Oldukça geniş olan menülerinde çekirgeler başta olmak üzere eklem bacaklılar, diğer kertenkeleler, salyangozlar, küçük fareler ve fare yavruları hatta kuş yumurtaları ve yavru kuşlar bile bulunmaktadır.

İnsanlarla Etkileşim
Ne yazık ki bu zararsız canlılar, bilinçsiz insanlar tarafından yılan zannedilip öldürülmektedir. Ayrıca ülkemizde yaşayan çoğu yılan türü de aynı bu sevimli kertenkele gibi zehirsiz ve zararsızdır. Zehirli olan türler ise yalnızca rahatsız edildiklerinde saldırma davranışı gösterirler.
Oluklu kertenkeleler aynı zamanda egzotik hayvan ticaretinde de kullanılmaktadır. Yabani bir hayvanı doğasından koparıp oyuncak gibi satmak elbette etik dışı bir davranıştır. Hiçbir türü doğasından koparmayın!

Etimoloji
Halk arasında yaygın olan bu isim adını oluklu kertenkelenin gövdesinin yan taraflarında bulunan girintilerden alır. Bu girintilerde kemik olmadığından canlıya esneklik sağlar ve nefes alırken esneyerek akciğerlerin baskılanmasını önler.
İngilizce "glass lizard" yani cam kertenkele olarak bilinir. Nedeni ise bırakılan kuyrukların birkaç parçaya bölünebilmesinden kaynaklanır. Ayrıca Rusçada "sheltopusik" ismiyle anılan sevimli canlımız, anlamını renklerinden almıştır. Kelimesi kelimesine çevrildiğinde "sarı göbek" anlamına gelmektedir.

Lösizm

Lösizm (Leucism) nedir?

Lösizm, pigmentlerin, özellikle de melaninin bir kuşun tüyleri üzerinde düzgün bir şekilde birikmesini önleyen bir genetik mutasyonun neden olduğu anormal bir kuş tüyü durumudur. Sonuç olarak, kuşlar rehber kitaplarda listelenen veya çoğu fotoğrafta görülen normal, klasik tüy rengine sahip değildir. Bunun yerine vücudunun kimi kısımlarında, tüyler de dahil olmak üzere, aşağıdaki renk değişiklikleri görülebilir:
  1.  Kuşun hiçbir yerinde olmaması gereken kalın beyaz lekeler
  2.  Solgun veya ağarmış tüyler
  3.  Genel olarak çok az veya hiç renk içermeyen beyaz tüyler
Beyazın parlaklığı ve pigment kaybının derecesi de dahil olmak üzere lösizm derecesi, kuşun genetik yapısına bağlı olarak değişecektir. 

Lösistik ve Albino Kuşlar

Albinizm, bir kuşun tüylerinin soluklaşmasına neden olabilecek başka bir genetik durumdur, ancak albino ve lösistik kuşlar arasında belirgin farklılıklar vardır. Lösizm çoğunlukla sadece kuş tüylerini ve genellikle sadece melanin pigmenti olanları etkiler - genellikle koyu tüyler.

Diğer yandan, albinizm, tüm pigmentleri etkiler ve albino kuşlar tüylerinde hiçbir renk göstermez. Ayrıca, albinizm kuşun cildinin ve gözlerinin diğer pigmentlerini de etkiler ve albino kuşlarda soluk pembe veya kırmızımsı gözler, bacaklar, ayaklar ve soluk bir gaga görülür. Öte yandan lösistik kuşların genellikle renkli gözleri, bacakları, ayakları ve gagaları vardır.
 


Lösistik Kuşlar Nasıl Tanımlanır?

Lösistik kuşlar düzensiz renk tüylenme gösterirken, bu kuşları kolaylıkla tanımlamak mümkündür.  Saf beyaz lösistik kuşları tanımlamak ise daha zor olabilir. Kuşun büyüklüğü ve şekli, sesi/ötüşü, dağılımı, beslenme alışkanlıkları, davranışları ve birlikte hareket ettiği diğer kuş türleri, türün belirlenmesine yardımcı olabilir.

Lösizm ile İlgili Problemler

Lösizm, bir kuşçu için sıra dışı ve heyecan verici olsa da, kuşlar için bu durum, vahşi doğada özel zorluklar yaratabilir. Daha açık tüyler, koruyucu kamuflajı ortadan kaldırabilir, bu durum da lösistik kuşları yırtıcılara karşı daha savunmasız hale getirebilir.

Kuş tüylerinin renkleri kur davranışlarında önemli bir rol oynadığı için, lösizmi olan kuşlar güçlü ve sağlıklı eşler bulamamaktadır. Melanin ayrıca tüylerin önemli bir yapısal bileşenidir ve yüksek lösizmi olan kuşların daha zayıf tüyleri vardır. Bu, lösist tüylerin daha çabuk yıpranacağı, uçuşu zorlaştırıp kuşların sert hava koşullarına karşı ısı izolasyonlarını ortadan kaldıracağı anlamına gelir.
 

Zvezdelina'nın İshakkuşları

İshakkuşu Nedir?

İshakkuşu, 20 cm boyunda ufacık, fakat oldukça güçlü, şirin bir baykuş türü. Avrupa’nın ve Asya’nın çoğu bölgesinde görülebilen bir tür. Genellikle yerel halktan çok kuş gözlemcileri tarafından gözlemlenebiliyor çünkü tam bir kamuflaj ustası. Bir ağaç gövdesinin yakınında tünediğinde neredeyse tamamen görünmez oluyor. Amatör bir doğa sevdalısı onun görünüşünden çok sesine aşinadır. ‘’Küçücük kuştan nasıl böyle bir ses çıkıyor?’’ dedirten bir sesi vardır, gecenin karanlığında yankı yapar. Sesi kesintili ve güçlü bir siren sesine benzeyen karakteristik bir sestir, türün İngilizce ismi (Scops Owl) bu sesten gelmektedir.
Oldukça güçlü bir baykuştur, neredeyse kendi boyundaki tarla farelerini yakalayabilir ve afiyetle yiyebilir. Fakat genellikle yakalaması daha az zahmetli ve daha bol olduğundan böcekle beslenmeyi tercih ederler. Diğer baykuşlar gibi açık alanda uçarken neredeyse hiç ses çıkarmaz, kapalı bir alandayken bile kanat seslerini duymak neredeyse imkânsızdır. Avlanırken de bu yeteneğinden faydalanır.
Yuvasını oyuklara yapar. Bu oyuklar genellikle ağaç gövdelerinde olsa da (Foto 1) elektrik direkleri gibi alternatif yuvalama alanlarını da kullanabilir.  (bkz. Foto 2). Bu yuvaların içinde 3 ya da 4 yavru büyür. Aşağıda göreceğiniz yuvada ise büyük olasılıkla 3 yavru var…
 

Zvezdelina'nın İshakkuşları

Anne İshakkuşu aynı akşam onlarca kez tekrarladığı çekirge avından karanlıklar içinde çıkageldi. Doyurması gereken karınları aç, belki gözleri daha da aç yavruları olduğu için geceleri dur durak bilmiyordu. Bir elektrik telinde tünerken etrafa göz gezdirdi (Foto 3) ve içi oyuk bir elektrik direğinin içindeki yuvaya sessizce daldı. Yuvaya girmesiyle çıkması bir olmuştu, yuvanın içinde ebeveynlerinin getirdiği avı parçalamak için çırpınan canavarların olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildi.
İshak çifti benim bu sahneyi defalarca kez izlememe ve fotoğraflamama alışmış gibiydiler. Gerçi ara sıra yuvanın ağzından bana dik dik bakıyorlardı ama varlığımı pek umursamadıkları kesindi. Yuvanın içinde bu kadar hareketlilik varken benimle ilgilenme lüksleri de yoktu zaten, yuvanın dışına çıkarken hiç soluklanmadan başka bir çekirge getirmeye gidiyorlardı.  İnsan yuvanın içindeki canavarları yakından görmek istiyordu.
Ancak gün ışığında bu canavarların küçük, sevimli, beyaz tüy topakları oldukları ortaya çıktı. (Foto 4) Yuvadaki ebeveynler yavruları biraz güneş ışığı almaları, biraz da içinde yaşadıkları dünyayı tanımaları için gün içinde iki yavruyu sırayla dışarı ittiler. Ama sanırım serçeler ve diğer ötücü kuşlar için bu yavrular pek de sevimli değillerdi. Etraflarına üşüşüp ishakkuşu yavrularını taciz ediyorlardı. Ne de olsa büyüdüklerinde bir yırtıcı olacaklardı ve serçelerin onlardan korkmaları gerekecekti, aynı zamanda yakınlarda yuvaları ve savunmasız yavruları da vardı. Tabii serçelerin yuvanın etrafında dolaşmasında genç ishakkuşlarına gözdağı vermenin yanı sıra merakın da büyük payı vardı. Yavrular dışarda olmasalar bile yuvanın etrafında sürekli 3-5 serçe oluyordu. Yuvanın içindeki yavrulardan gözlerini ayırmıyorlardı, hatta birkaç serçenin yuvanın içine girdiklerine bile tanık oldum…
Bu ishakkuşu yavruları bu yazın sonlarına doğru yuvadan ayrılacaklar. Umarım hepsi sağlıklı bir birey olarak gelişir ve hepsi hayatta kalır. Bu yuvadaki hareketliliğe tanık olduğum için kendimi oldukça şanslı hissediyorum. Bizim evin balkonundan bir ishakkuşu yuvasını izlemek gerçekten apayrı bir keyifti. Bu yazıyı şu an Türkiye’den yazıyorum, Zvezdelina’ya yani Kayaaltı Köyü'ne döndüğümde yavrular büyük ihtimalle yuvadan ayrılmış olacaklar. Ama belki onları son bir kez daha görüp onların bu yuvanın etrafındaki ilk ve son uçuşlarına tanıklık edebilirim…

İğneada Longoz Ormanları

Kırklareli’nin en önemli ve en büyük sulak alanları İğneada Longoz Ormanları ve içerisindeki göller ve bu göllerin çevrelerindeki sazlık ve bataklıklardır. Longoz Ormanları içerisinde yer alan Erikli Gölü, Mert Gölü, Saka Gölü, Hamam Gölü ve Pedina Gölü önemli sulak alanlardır. Coğrafi konumu itibariyle Longoz Ormanları kuzeyden güneye ve güneyden kuzeye doğru göç eden kuşların rotası üzerinde yer aldığından ve Kırklareli’nin en önemli sulak alanı ve karasal ekosistemini oluşturmasından dolayı da stratejik bir öneme sahiptir.

Longoz Ormanları, Yıldız (Istranca) Dağları’ndan Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi ve bölgenin mevsimsel olarak sular altında kalması sonucunda oluşmuştur. Bu alanda yayılış gösteren Avrupa'nın güneydoğusuna özgü dişbudakmeşe-kızılağaç orman tipinin en sulak bölümlerinde kızılağaç ve dişbudak, nispeten daha kuru bölümlerde ise saplı meşe başta olmak üzere çeşitli meşe türleri baskındır. Bu orman toplulukları Karadeniz'in güneybatı sahillerinde görülen çok nadir ve önemli habitatlar olup, “longoz” şeklinde adlandırılırlar. Kış ve ilkbahar aylarında tamamen sularla kaplı, yaz ve sonbahar aylarında kısmen suyu çekilen ancak taban su seviyesi oldukça yüksek, organik madde bakımından zengin asidik topraklar üzerinde gelişen bu subasar ormanlar, bünyesinde barındırdıkları sarılıcı bitkileriyle de tropikal ormanları andıran bir görünüme sahiptirler.

Rezve Deresi, Bulanık Dere, Papuç Dere ve diğer dereler boyunca yer alan doğal bitki örtüsünün bulunduğu kesimler ve Longoz Ormanları içerisinde yer alan göller ve çevresindeki sazlıklar ve bataklıklar özellikle göçmen kuşlar tarafından barınma, beslenme ve üreme yeri olarak kullanılmaktadır. Kuşlar varlıklarını sürdürebilmeleri için, barınmaları, beslenmeleri, üremeleri ve korunmaları için uygun yaşam ortamlarına ihtiyaç duyarlar. Longoz Ormanları, içinde barındırdığı göller ve sazlıklarla kuşlar için en uygun ekosistemlerden biridir.

Longoz Ormanlarının Koruma Statüsü: İğneada Longoz Ormanları, Önemli Kuş Alanları (ÖKA) listesinde yer almaktadır. Karadeniz kıyısında Türkiye-Bulgaristan sınırında yer alan bu ÖKA, mevsimsel subasar ormanların, bataklıkların, tatlısu göllerinin ve kıyı kumullarının bir arada bulunduğu bir bölgedir. 1978'de ÖKA'nın büyük bir bölümü Av ve Yaban Hayatı Koruma Sahası ilan edilmiştir (5399 ha). ÖKA’nın güneyindeki 1345 hektarlık bir bölüme 1988 yılında Tabiatı Koruma Alanı statüsü verilmiştir. 1990 ve 1991'de ise bölgenin tümü iki aşamada Sit Alanı ilan edilmiştir. 2007’de daha önce Tabiatı Koruma Alanı, Doğal Sit, Yaban Hayatı Koruma Sahası gibi çeşitli statülere sahip ve birbirinden ayrı parçalar halinde yer alan korunan alanlar (3155 ha), Milli Park olarak ilan edilmiştir.

Son yıllarda özellikle küresel ısınma, yoğun sanayileşme, konut ve tarım arazileri edinme, termik ve nükleer enerji santralleri, rüzgar enerji santralleri (RES) gibi birçok olumsuz çevresel etkenler nedeniyle bu doğal alanların yapısı olumsuz yönde hızla değişmektedir. İğneada Longoz Ormanları çok kırılgan hassas ekosistemlerdendir. Doğal olarak bu olumsuz çevresel etkenler, İğneada Longoz Ormanları ve üzerinde barındırdıkları canlıları da direkt veya dolaylı olarak etkilemektedir. Bu olumsuzluklardan en çok etkilenen canlıların başında da kuşlar gelmektedir. Kuşların korunması hakkında birçok koruma çalışmaları yapılmış olsa da son 25 yılda küresel ölçekte kuşları tehdit eden etkenler engellenememiştir. Bu yüzden kuşların küresel, bölgesel ve yerel boyutta durumlarının tanımlanması ve izlenmesi oldukça önem taşımaktadır.

İğneada Longoz Ormanlarının önemli bir kuş potansiyeline sahip olması ve bu bölgede barınan kuş türlerinin birçok tehlikelerle karşı karşıya bulunmaları, bu alanın araştırılmasının önemini açıkça ortaya koymaktadır.

İğneada Longoz Ormanları ve çevresinde tespit edilen 227 kuş türü bu alanın kuşlar açısından ne kadar önemli olduğu ortaya koymuştur. Ancak bu kuş türleri varlıklarını tehdit eden birçok çevresel tehditle karşı karşıyadırlar. Bunların başında İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi)’nin Istranca Dağları’ndaki dere suyunu içme suyu olarak İstanbul’a götürme çabalarıdır. Diğer tehlikelerden bazıları özellikle ormanların ve kıyılarının yerleşim alanı olarak kullanımı nedeniyle doğa tahribatı ve beldenin evsel kanalizasyon ve katı atıklarının çevresindeki göllere ve orman içine boşaltılması oluşturmaktadır.

Longoz ormanları ve bu ormanlar içinde kalan sulak alanların tamamında avcılık yasaklanmalı veya kontrol altında tutulmalıdır. Orman içerisindeki tapulu arazilerde yapılan zirai faaliyetler kontrol altında tutulmalı, orman tahribatına zarar verecek girişimler engellenmelidir. Araştırma alanı Milli Park ilan edilmesine karşın gerekli düzenlemeler yapılmamış, bölge kontrol altına alınmamıştır. Mert Gölü ve Bulanık Dere arasında kalan kumullara taşıt girişi engellenmeli ve insanların bu bölgeyi yoğun olarak kullanmalarına izin verilmemelidir. Nadir olan gündüz yırtıcı kuşlarından Akkuyruklu Kartal bu kıyı boyunca bulunan ormanlık alanda insan etkisinden uzak olduğu için üreyebilmektedir. Burası Akkuyruklu Kartal için tespit edilmiş tek üreme alanıdır. İğneada Longoz Ormanları ve çevresinin kuş göç yolları üzerindeki stratejik konumu göz önünde bulundurularak, bu alan dâhilinde rüzgâr enerji santrallerinin (RES) yapılmasına izin verilmemelidir.

Gala Gölü

Trakya karşılaştığı çevre sorunlarına rağmen doğa koruma alanları ve milli parklar açısından zenginlik gösterir. Birbirine birkaç saat mesafede, biri tarihi milli park olmak üzere üç adet milli parkı bünyesinde barındırır. Çanakkale sınırları içinde bulunan Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Kırklareli sınırları içerisinde bulunan İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı ve Edirne sınırları içerisinde bulunan Gala Gölü Milli Parkı.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koruması altında olan ve Türkiye’nin 36. Milli Parkı olarak ilan edilen kuşların en güzel yuvası Gala Gölü Milli Parkı…

Meriç Deltası sulak alanı içerisinde bulunan Gala Gölü Milli Parkı, sulak alan (Büyük Gala Gölü, Küçük Gala Gölü, Pamuklu Göl) ve ormanlık alan (Hisarlı Dağı ve etekleri) olmak üzere toplam 6.087 hektar yüzölçümüne sahiptir. Türkiye’nin önemli doğa alanları, önemli kuş alanları ve önemli bitki alanları listelerinde bulunan ve Ramsar Kriterlerine sahip bir sulak alan özelliğindedir.

Gala Gölü Milli Parkı, Trakya’da, Edirne’nin Enez ve İpsala ilçe sınırlarında kalan, içerisinde sulak alan, göl ve orman ekosistemleri ile bu ekosistemi barınma amaçlı kullanan canlı türlerini barındıran 6.087 hektara yayılan özel bir doğal alandır. Gala Gölü Milli Parkı Edirne’nin Enez ilçesine 10, İpsala ilçesine ise 22 kilometre mesafede bulunmaktadır. 1991 yılında Pamuklu ve Küçük Gala göllerini kapsayan 2369 hektarlık alan Tabiat Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. 2005 yılında ise Milli Parklar Kanunu’nun ilgili maddeleri hükmünce sınırları genişletilmiş ve 6087 hektara çıkartılmış olan Tabiat Koruma Alanı’nın statüsü Milli Park olarak değiştirilmiştir.

Gala Gölü Milli Parkı, 511 bitki ve 517 hayvan türü olmak üzere toplam 1028 canlı türüne ev sahipliği yapar. Milli Park, sulak alanların çok bulunması nedeniyle kuş göç yolları olarak büyük bir öneme sahiptir.

Gala Gölü Milli Parkı sahasında Ak Kuyruklu Kartal, Kızıl Şahin, Küçük Kerkenez, Küçük Karabatak, Tepeli Pelikan, Çeltikçi gibi nesli son derece azalmış türler ile Kaşık Gaga, Angıt, Yeşil Baş Ördek, Kuğu, Sakarmeke, Gri Balıkçıl, Büyük Beyaz Balıkçıl, Küçük Beyaz Balıkçıl, Cılıbıt, Saz Delicesi, Kaşıkcı, Kılıç Gaga, Kara Batak türleri olmak üzere 130 adet kuş türü bulunmaktadır. Gala Gölü’nün hemen batısında, Vakıflar Genel Müdürlüğü himayesinde bulunan ve Meriç Nehri kıyısındaki yaz ve kış seddeleri arasındaki sulak alanda ise Yeşilbaş Ördek popülasyonu öne çıkmaktadır.

Gölde yaşayan balıklar ise kambur sazan, turna, tatlı su levreği, kızıl göz, kızıl kanat, yılan balığı ve delice türleridir. Gala gölü etrafında balıkların ve kuşların yaşaması için elverişli geniş sazlıklar bulunmaktadır fakat zamanla gölün çeşitli atıklarla kirlenmesi nedeni ile göldeki kuş ve balık türleri giderek azalmaktadır. Gölün çevresinde ise tarım ve hayvancılık yaygın olup hayvanları otlatacak geniş yeşil alanlar bulunmaktadır. İlkbahar mevsiminde kuş çeşitliliği, göçmen kuşlarında gelmesi ile artmaktadır ve Gala Gölü en güzel görüntüsüne bu mevsimde bürünmektedir.

Gala Gölü Milli Parkı flora bakımından da zenginlik gösterir. Göl ve çevresinde, nilüfer, su sümbülü, hasır sazı, kamış ve ipliksi yeşil alglere rastlanmaktadır.

Trakya’da bulunan Türkiye’nin 36. Milli parkı olarak ilan edilen kuşların en güzel yuvası Gala Gölü Milli Parkı muhteşem doğası ile ziyaretçilerini büyülüyor. Gala Gölü Milli Parkı son yıllarda doğa yürüyüşü yapan gruplarının, kuş gözlemcilerinin ve doğa fotoğrafçılarının büyük ilgisini çekmektedir. Hisar Dağı’ndan Gala Gölü Milli Parkı’nın, ona eşlik eden Meriç Nehri’nin ve bu panoramayı tamamlayan Enez yönüne doğru Saros Körfezi kıyılarının seyri doyumsuzdur.